Üçüncü kitabımı, daha doğrusu ikinci kurgu romanımı yazmaya başladım. İkinci çocuklar için ve önümüzdeki yıl geliyor. Ancak bu defa yetişkinlere yönelik ve bana çok heyecan veren bir konu üzerinde çalışıyorum.
Biliyorum, bu aralar herkes kitap çıkarır oldu. Atarlı-giderli tuhaf deklarasyonlar… Hüzünlü bir ses tonu ile okunan bol üç noktalı insta-şiirler… Her işe el atayımcıların çok geniş konu başlıklı uzmanlık “yapıtları”… Edebiyatta o kadar büyük bir kirlilik var ki yeni çıkan kitaplara oldukça mesafeli yaklaşır olduk. Ancak bir de yazmaya ve okumaya ciddi ciddi sevdalanmış bir kesim var. İşte onlar, karşılarına çıkmaktan onur duyacağım insanlar.
Geçenlerde genç bir kadın ile sohbet ettik. Bana yazmaya olan aşkından söz etti. Bu yönde bir gelecek hayali kurmaya başlamış.
Düşündüm. Ben yazmaya ne zaman başladım? Bir öykü, bir roman yazmaya ne zaman karar verdim? Ben ne zaman bir yazar olmak istedim?
İlkokulda defterimin arkasına yazdığım tuhaf cümleleri okuyan annemi ve babamı epey endişelendirdiğimi hatırlıyorum. Üzerinde Medusa çizimi olan Mitologya’yı: Edith Hamilton’ın o müthiş mitoloji kitabını…Küçük Vampir serisini… Barbar Conan, Dylan Dog, Zagor, Kızılmaske, Tommiks ve Tex’i…
Ortaokulda yazdığım fanfiction’ları, tuttuğum livejournal notlarımı, herkesten sakındığım günlüklerimi, şiirlerimi sakladığım o ayakkabı kutusunu… Baudelaire’in avukatı takmışlardı adımı, çünkü Baudelaire’in Kötülük Çiçekleri ile yatıyor, Rimbaud ve Verlaine ile uyanıyordum. Yerdeniz serisini yanılmıyorsam ilk defa o yaşlarda okudum.
Nasıl olduysa lisede fen bölümünde buldum kendimi. Karnede kimya notum sıfır, fizik bir, matematik iki olunca ailem beni zorlamak yerine kendi tercihimi yapmama izin verdi. “Ben edebiyat okumak istiyorum.” dedim onlara, “Bırakın dil bölümüne geçeyim.”
Okulumda dil bölümü açılmadı. O yıllarda Sainte Pulcherie ortaokulu daha yeni lise olmuştu. Lise son sınıfta okulumu değiştirmeseydim ilk mezunlarından olacaktım. Sainte Pulcherie ortaokulunun mezunu olsam da, 7 senemi geçirdiğim bu muhteşem okulun lisesinden asla mezun olamadım. Lise son sınıfı beni kabul eden tek okulda -fakir bir mahallenin ortasındaki normal bir lisede- içedönük biri olmanın tüm zorluğunu taşıyan ve tüm orta öğrenimini ve lise hayatını bir kız okulunda okumuş biri olarak, karma bir okulda yeni öğrenci olmanın tüm rahatsızlığı ile sıkıntı içinde geçirdim. Üniversite sınavını dershaneye bile gitmeden, kendi kendime çalışarak kazandım. Sorular bana bulmaca çözmek gibi geliyordu. Türkçe bölümünde yanlış cevabım yoktu.
Lisede defalarca okuduğum fantastik kitap serileri üzerimde unutulmaz bir etki bıraktı… Benliğimde kendime ait dünyalar yaratma isteğini tutuşturdular. Lise son sınıfta Cemal Bey ve Milli Piyango Bileti ile okul yarışmasında ikinci oldum. Öyküm kumar bağımlılığı olan bir adam hakkındaydı. Birinci olan öyküyü hiç beğenmediğimi, fazlasıyla duygu sömürüsü ile dolu olduğunu ve sanata dair hiçbir şey barındırmadığını yazmışım günlüğüme.
Edebiyat öğretmenlerim beni hep çok sevmiştir.
“Her gün yazmalı”, dedim genç kadına. “Bir günlüğe, bir deftere, boş bir ekrana, cep telefonunun not defterine, aklının boş sayfalarına her gün yazmalı insan. Ve okumalı. Muhteşem şeyler okumalı.”
İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünü kazandım sonrasında. Dört yıl burslu okudum. Hiçbir zaman inek bir öğrenci olmadım ve hep gerektiği kadar çalıştım ama sınav kağıtlarımı gören bütün öğretmenleri şaşırtmayı becerdim.
Sonra, hayat girdi araya. Kendimi bir lojistik şirketinde buldum. Fuar lojistiği, lojistik sektörünün en stresli kollarından biridir. Gecenin bir yarısı telefonunuz çalabilir ve Güney Afrika fuarına katılmış ağzı bozuk bir müşteri mallarının neden standında olmadığının hesabını sorabilir. Burada da işimi hakkıyla yaptım ama oraya ait olmadığımı her zaman biliyordum. Masaüstümdeki gizli bir klasörde yazılarım vardı. Yarattığım bir dünyanın karakterleri hakkında tuttuğum notlar… İşlerin yavaşladığı anlarda orada bulurdum kendimi. Stresim uçar giderdi. Başka dünyalara gitmenin tadını bilmek için çok okumuş olmak gerekir. George R.R. Martin’in dediği gibi “Okur ölmeden önce bin ömür yaşar. Okumayan ise sadece bir.”
Yine de mutsuz, amaçsız, gergindim. Yazılarım yarım kalıyordu çünkü düşünmeye vaktim yoktu. Bir kedinin tüylerini temizlemeye vakti olmaması gibi bir şeydi bu. Kaybolmuştum.
Hayat tozlu bir halı gibi çırpıp silkeledikten sonra tertemiz oluyor insan. Ama sonunda yolunu nasıl bulduğun değil, bundan sonra o yolda nasıl yürüyeceğin önemli hale geliyor.
Bugün koca bir haftayı yeni hikayemdeki düğüm üzerinde düşünerek geçirdim ve yürüyüş yaparken o düğüm bir anda çözülüverdi. Yazmak üzerine yaptığı bir konuşmada “Hayal kurun.” der Neil Gaiman. Virginia Woolf ise “Takıldığınızda çıkın ve bir yürüyüş yapın.”
“Yazarların yazmak üzerine söylediklerini okumak çok ilham verici.” dedim genç kadına. “İşe yarıyor.”
Ve düşüncelerimin nehri akıp giderken, ben yazarken omzumun üzerinden kağıda baktığını düşünmekten hoşlandığım Ursula K. Leguin’in sözleri kalbimde gerçek anlamını kazandı.
“İnsanlar her zaman bir yazar mı olmak istediniz diye sorduğu zaman, hayır demek zorundayım.
Ben her zaman bir yazardım!”
Kestaneli & Çikolatalı Muffin
Servis: 6 adet
İçindekiler:
4 yumurta
1 su bardağı elma suyu konsantresi veya hurma suyu
½ su bardağı süt veya bitkisel süt
1/3 su bardağı eritilmiş tereyağı / saf yağ veya hindistancevizi yağı
1 su bardağı kestane unu
2 çorba kaşığı Hindistan cevizi unu
1 paket kabartma tozu
50 gr kıyılmış çikolata
Üzeri için
1 çorba kaşığı kakao
Yapılışı:
1.Fırını 160C’ye ayarlayın.
2.Sıvı malzemeleri bir kapta çırpın ve homojen hale getirin.
3.Kuru malzemeleri – çikolata hariç- derin bir kapta karıştırın.
4.Sıvı malzemeleri üzerine ekleyin, homojen olana dek çırpın.
5.Hamura çikolataları ekleyip bir kaşık ile karıştırın, muffin kalıplarına paylaştırın.
6.Muffinlerin üzerine kakao serpin ve fırına verin. Yaklaşık 30 dk pişirin.
7.Tercihen ılıkken servis edin. Afiyet olsun.
Comments (3)
o kadar güzel ifade etmissiniz ki..sanki karsılıklı konusuyormusuz gibi okudum yazdıklarınızı💙aynı bölümü okumusuz ve eminim sizde olan cevhere cok büyük katkısı olmustur edebiyat okumanın.merakla bekliyorum kitabinizi.sevgiler izmir’den🌸
Sıla Hanım sizi okumaktan çok zevk alıyorum. Yolunuz açık olsun. Okuyacağımız bir sürü kitabınız olsun. Tanımadan sevdiğim insanlardansınız. Ama yazarlar öyle değil mi zaten? Okurları onların yüzünü görmeden severler. Sevgilerimi yolluyorum size… ❤️❤️
Yolunuz açık olsun inşallah Sıla hanım