Biz yaşayanlar hala nefes alıyor ama kalplerimiz enkaz altında. Uykularımız tedirgin, lokmalarımız ağızda toza dönüşüyor ve nefes aldığımız, sıcak bir çay içebildiğimiz, sevdiklerimize sarılabildiğimiz için suçlu hissediyoruz.
Yine paramparçayız. Bir yanda müthiş bir özveriyle yardıma koşanlar var. Bir yanda ise işi inanca bağlayıp kader diyenler; tüm bu acıya rağmen kendinden bahsetmeye devam etmek için sabırsızlananlar; daha insanlar göçük altında beklerken seçim tarihi konuşanlar; acıklı müziklerle reels ve tiktok videoları çekerek insanları daha da tetikleyenler; depremde ailesini kaybetmiş çocuklara psikolojik destek bile vermeden apar topar tarikat yurtlarına teslim edenler, insanlar çadır ve kıyafet beklerken o çadır ve kıyafetleri vakit nakittir/vakit nakit vaktidir diyerek okutanlar.
Normalleşelim, öyle mi? Utanma nedir bilmek lazım biraz.
İnsanlar öylece ömürleri bitti diye gözlerini yumup ışığa yürümediler. Binlerce insan topluca yok oldu. Uykularının en derin olduğu saatte, hayattan olabilecek en korkunç, en acı şekilde koparıldılar. Bazılarının mezarı bile yok.
Tıpkı bizim gibi insanlardı hepsi. Hepsi bizimdi. Ayırt etmeden aldı ölüm. Huzur içinde gitmediler. Rahat uyuyamıyorsak geceleri, sebebi budur.
Hiçbirimiz, ne kadar ayrı ya da ne kadar farklı olsak da, birbirimizden bağımsız değiliz. Belki şu an dünyanın bambaşka bir yerindesiniz ama adım gibi biliyorum bulunduğunuz yerde uzaylı gibisiniz.
“Orada bir ev var uzakta” ve bu ev sizin eviniz.
Görünmez bir bağla bağlı tüm bu insanlar sizin eviniz. Ortak bir bilince, ortak bir dile, ortak hikayelere sahip olduğunuz. Ve bu acı, kopan tüm o bağların acısı aslında. Geçmez. Geçmeyecek. Duanızı, göz yaşınızı, kanınızı, terinizi, sesinizi, emeğinizi, maddi gücünüzü… Varınızı yoğunuzu verseniz de geçmeyecek. Geçmemesi de gerek : Çünkü o acıyı katık edeceğiz.
Bir daha olmasın diye verilecek bir mücadelemiz var dostlar. Unutmak yasak bize.
Kaç kere küllerinden doğar bir vatan? Kaç kere? Bilinçli halklar kaderlerini kendileri belirler. Bilirler tarihin tekerrür edeceğini: defalarca ve defalarca. Tarih, ders almayı bilmeyen halklar için düz bir çizgi değildir, bir dairedir. Hep başladığı yere geri dönen bir ateş çemberidir.
Artık ders alma vaktidir. En önemlisi de o çemberden çıkma vaktidir.
Uyku vakti bitmiştir.
*fotoğraflar 1822 Antakya depreminden