Birinci sınıftayken sağ kolum bileğinden kırıldı. Uzun bir süre okula gidemedim. Tamamen iyileştiğimde ise okul bitmiş, herkes karnesini almış, yaz mevsimi gelmişti. Benim için hiç bitmedi. Yarım kaldı. Birinci sınıfı diğerleri ile birlikte tamamlayamadığım için o eksiklik duygusunu üzerimden hiç atamadım. İkinci sınıfa devam ettiğimde kendimi sınıfa yeni gelen biri, bir tür misafir öğrenci gibi hissettim.
Bu durum okul başarısını etkilemedi neyse ki. Okumayı zaten birinci sınıfa başlamadan önce öğrenmiştim. Diğer her konuda annem destek oldu. Hep başarılı bir öğrenci oldum. Yarım kalan şey sadece zihnimdeydi. Ya da kalbimde. Bilmiyorum.
Pandemi sebebiyle eğitimin de kolu kanadı kırıldı. O kadar üzülüyorum ki. En çok da ülkem için. Gitgide bir cehalet bataklığına saplanıyoruz. Pırıl pırıl zihinler en temel haklarından biri olan eğitim hakkına kısıtlı bir şekilde ulaşabiliyorlar. Bazıları ulaşamıyor bile. Tableti, bilgisayarı, cep telefonu, internet bağlantısı yoksa kimse eğitim hakkına sahip olup olmadığını çok da kafasına takmıyor. Çünkü bu türden bir teknolojiye sahip değilsen bir sesin bile olmuyor. Kalabalıkların arasında, diğerlerinden birisin. Kısıtlı imkanlara sahip bir başkası. İmkansızlıklar yüzünden doğru düzgün bir gelecekten vazgeçmek zorunda kalan bir başkası daha.
Haftada iki gün yüz yüze eğitime geçilmesinden sonra biz Bade’yi okula göndermeme kararı aldık. Eğitimine evde devam etmesinin daha iyi olacağına karar verdik. Çünkü yetkili makamların söylediği hiçbir şeye güvenmiyoruz ve çocuğumuzu riske atmak istemiyoruz. “Çocuklarınızın sorumluluğu sizdedir.” Demek devlet can güvenliği sunmuyor demektir. “Okula göndermeme kararı veliye aittir.” dendikten sonra daha fazla söze gerek kalmıyor. Çocuğunuz virüs kapar veya birine bulaştırıp ölümüne sebep olursa sorumluluk veliye aittir demek bu. Bünyem bunun sorumluluğunu kaldırabilecek kadar kuvvetli değil. Öte yandan bütün gün maskeyle gezmesine de gönlüm razı değil.
Haftada iki gün yüz yüze eğitime geçen okulumuzun evde kalacak çocuklar için bir planı olmaması da apayrı bir rezillik. Bu sabah oturmuş dersi beklerken evde kalanlara ders olmadığını öğrenmem gerçekten de ilginç bir gelişme oldu. Hala bu boş eğitim sistemi için bir ümidim varmış demek ki. O da yok oldu. Çoğu ülkede vatandaşlar çocuklarına evde eğitim verme hakkına sahip. Okulsuz eğitim artık çok daha fazla yatıyor aklıma. Bana çocuğumun sağlığı ve eğitim hakkı arasında seçim yapma cüreti gösteren bir eğitim kurumu…
Ve ben bunlara güvenip çocuğumu emanet edeceğim, öyle mi?
Not: Geçen gün bir okuyucu oldukça kaba bir yorum bırakmış. Yazıyla tarif ne alaka gibi bir cümle, ama çok daha kaba versiyonu. Arada böyleleri çıkıyor. Eh, cevap hakkımı anlayacağı dilden kullanmak isterim. Bazı yazıların tariflerle ilgili olmaması çok doğal. Çünkü burası benim ve canım ne hakkında yazmak isterse onun hakkında yazıyorum.
Balkabaklı Çikolatalı Kurabiye
Servis : 8 adet büyük boy kurabiye
İçindekiler:
1 su bardağı kuru dut
2 su bardağı glutensiz yulaf
20 adet Sukkari hurma
1 su bardağı balkabağı püresi
1 tatlı kaşığı tarçın
Kıyılmış çikolata
Bir fiske tuz
Yapılışı:
1.Hurmaların çekirdeklerini çıkarın ve ılık suda bekletip iyice yumuşamalarını sağlayın.
2.Kuru dut, yulafın yarısı ve hurmaları mutfak robotunuzun geniş haznesinde iyice ezerek çekin. Balkabağı püresini ekleyin. Ele hafif yapışan bir karışım oluşturana dek çekin. İçine yulafın kalanını ekleyip bir kaşık yardımı ile karıştırın.
3.Hamuru sekiz iri parçaya ayırıp pişirme kağıdı serilmiş fırın tepsisine aralıklarla dizin. Üzerine bastırın ve çikolata parçalarını serpiştirin.
4.Önceden ısıtılmış 160C fırında yaklaşık 20 dakika rengi değişene dek pişirin. Soğuyup sertleşince servis edebilirsiniz.
Not: Kurabiye hamurunu mutlaka tadın. Eğer tatsız gelirse biraz daha hurma veya sıvı bir tür doğal tatlandırıcı ekleyebilirsiniz.