Bu yazıyı yazmadan saatler önce arabada, evimize dönmeye çalışırken, sanki kalbimi demirden bir yumruk sıkıyordu. Karnımın orta yerinde bir panik duygusu, bolca çaresizlik, korku ve hepsinden kötüsü, üzüntü.
Category / Kahvaltılıklar
Aylardır havaların ısınmasını bekliyorum. Şakayık ve çuha çiçekleri ektim saksılarıma. Gömdüğüm Trabzon hurması çekirdekleri filizlendi. Tatlı patateslerimin kabuklarını gömdüm toprağa, hepsi yeşerdi.
Bundan tam otuz yıl önce, 1987 yılının Mart ayında dedemi kaybettiğimizde ben üç yaşındaydım. Son nefesini o yılın meşhur Mart kar fırtınası sırasında vermiş.
Bugünün yazısı özellikle bu kadar gecikti çünkü kendimi tutmam gerekti: yazabileceklerimden korktum. Yazdıklarımı da sürekli düzeltip durdum.
Hani bazı günler vardır, gözünüzü açtığınız andan itibaren her şey ters gitmeye başlar…İşte bugün o günlerden biri sanırım. Bu saate kadar planladığım her şeyin altüst olduğu saçma, buz gibi, karanlık bir gün.
Altı yaşlarında olmalıyım, bir gün bir köpeğim olsun diye tutturdum. Oldu da. Adını Dusty koyduk. Bizim Dusty pek yaramaz ve midesine aşırı düşkün bir köpekti. Köpekler zaten genellikle öyle olur ama Dusty bambaşkaydı.