Bu aralar doksanlı yılların filmlerine sarmış durumdayım. Hani şu kimsede cep telefonu olmayan, birini aradığın zaman ev telefonundan ulaşmaya çalıştığın ama sadece telesekretere ulaşabildiğin filmlere.
Category / Kekler
Eski defterlerini ayırırken geçen yılın Türkçe defterine yazılmış satırlarıyla karşılaştım. Fazla Şermin Yaşar okuduğu için olacak, nasıl da büyüklerin onu hiç anlamadığından yakınmış yavrum.
-Önceleri farklı hayaller kurardım. Gideceğim ülkeleri, göreceğim şehirleri, almayı planladığım tüm o şeyleri. Japonya, Maldivler, İskoçya’yı. Hayallerim bu dönemde epeyce bir ufaldı.
Nerede okudum, şu an anımsayamadım ama : “Dertler seni boğacakmış gibi olduğunda evreni düşün” gibi bir şeydi.
Bade ömrünün ilk sınav haftasını atlattı. Hayır, bana ne oluyorsa, ben ondan daha çok heyecanlandım. Onun pek umurunda değil gibiydi. Yine de hakkını yemeyeyim, gerçekten çok çalıştı.
Çok acı bir anekdot paylaşayım.
“Geçen gün …’ya rastladım.” dedi arkadaşım kahvesinin
üzerinden muzip bir bakış atarak. “Hatırlıyor musun onu? Şu doktor olan?”
“Eee ne olmuş ona?” diye sordum merakla.