Nerede okudum, şu an anımsayamadım ama : “Dertler seni boğacakmış gibi olduğunda evreni düşün” gibi bir şeydi. Evreni, yıldızları ve yaşam ihtimali olan tüm o gezegenleri düşündüğünde ne kadar da önemsiz şeylere üzüldüğünü fark edeceksin minvalinde kelimeler. Diyabet mi? Hıh. O da dert mi canım… Neler neler oluyor şu koskoca evrende!
Düşündüm. Olup biten onca şeyin ve onca yaşamın ve onca yaşam ihtimalinin arasında bir toz zerresiydim ben. Rahatladım. En azından en başta.
Sonra, ne kadar küçük ve ne kadar önemsiz olduğumu düşündükçe, bu dünyanın da bir ömrü olduğu ve er ya da geç yok olup gideceği geldi aklıma. Böyle düşündüğüm zamanlarda parmağımı bile kımıldatasım gelmedi. Ne için, kim içindi ki onca çaba? İlk kitabım basıldığında en azından onun ölümsüz olacağını düşünmüştüm. İnsanlar ölürdü, geriye kelimeler kalırdı. Ama kalır mıydı gerçekten? Bir süreliğine. Belki. Kitap yazmak o an anlamsız geldi. Karamsarlık, çok karanlık bir kuyuydu. Karamsarlık üzerimdeki çatıydı. Karamsarlık başımı üzerine koyduğum yastıktı. Karamsarlık altına girdiğim battaniyeydi.
Sonra yeni bir gün doğdu. Diğer günlerden herhangi biri gibiydi. Ama değildi de. Karmakarışık rüyaların arasından muhabbet kuşlarımızın cıvıldamaları beni uyandırdı. Evi topladım, şeker baktım, kahvaltı hazırladım, derslere girdim ve uzun zamandır ilk defa… yazdım.
O an anladım ki yazmak, hiç durmadan işlemek, tıpkı köstekli bir saatin dakikaları işlediği gibi kelimeleri kağıda işlemek iyi geliyordu bana.
Biliyorum, bir yerlerde bir gezegen doğuyor ya da ömrümün yetmeyeceği uzaklıktaki bir galakside bir gezegen yok oluyor . Ama tüm bunlara rağmen, bu toz zerresinin yaşadığı her anın, yazdığı, çizdiği, pişirdiği, fotoğrafladığı her ama her şeyin -kısa bir süreliğine bile olsa- bir anlamı var. Dokunduğum diğer toz zerrelerinin sıcaklığı, bir ışık, bir hareket, bir his. Boşa değil.
Çaylı Kek
Bakewithpaws.com Eark Grey Chiffon Cake tarifinden uyarlanmıştır. Yumuşacık ve süngerimsi yapısı, hindistancevizi aromasının bergamotla yakaladığı uyumu umarım sizler de benim kadar beğenirsiniz.
İçindekiler:
Birinci etap:
2 yumurta sarısı*
40 gr (4 çorba kaşığı) hindistancevizi şekeri
50 ml (1/4 su bardağı) sıvı hindistancevizi yağı –veya saf yağ/tereyağı
120 gr yulaf unu (1 su bardağı + 2 çorba kaşığı)
Bir paket kabartma tozu
Yarım su bardağı (100 ml) taze demlenmiş ve soğutulmuş bergamotlu çay
1 tatlı kaşığı toz çay
1 çay kaşığı vanilya özütü
*
İkinci etap:
4 yumurta beyazı
60 gr (6 çorba kaşığı) hindistancevizi şekeri
Bir çimdik tuz
Yapılışı:
1.Geniş bir kapta 2 yumurta sarısı ve 40 gr hindistancevizi şekerini çırparak homojen hale getirin.
2.Çayı, vanilyayı ve sıvı yağı ekleyin. Tamamen homojen olduğunda yulaf unu, kabartma tozu ve 1 tatlı kaşığı toz çayı içine ekleyin. Pürüzsüz olana dek karıştırın.
3.Ayrı bir kapta yumurta beyazları, tuz ve 60 gr hindistancevizi şekerini mikser ile katı bir köpük olana dek çırpın.
4.Katı köpük karışımı yavaş yavaş ve hafifçe diğer karışıma yedirin.
5.Pişirme kağıdı ile kaplanmış batın kalıba dökün. Önceden ısıtılmış 170 derece fırında yaklaşık 1 saat pişirin. Bir kürdan ile pişip pişmediğini kontrol edin. Fırından alın, soğuyunca dilimleyip servis edebilirsiniz.
Notlar:
*Orijinal tarifte 4 yumurta sarısı var ama ben ağır bir yumurta kokusu verdiği için yumurta sarısı sayısını ikiye indirdim.