Evlendikten sonra özel sektörde çalıştığım dönemlerde berbat bir döngünün içindeydim. Sabahın köründe işe gitmek, yollarda geçen saatler, eve döndüğümde ilgime aç olan bebekle ilgilenmek, beni eve kadar takip eden iş telefonları, üstüne üstlük bir de beni bekleyen yığınla ev işi. Eşim ev işine (o zamanlar hehe) pek alışkın değildi. Büyürken benim de hiç ev işi yapmaya alışkın olmadığım gerçeğini de burada belirtmeliyim. Sonuç olarak yorgundum. Çok yorgun.
Feminizmde buna “ikinci vardiya” dendiğini çok sonra öğrenecektim. Bütün gün kocası kadar, hatta belki daha da fazla çalışan kadından eve döndüğünde de yapması beklenen işlere ikinci vardiya deniyor. Bunun adaletsizliği elbette yetmişli yıllarda iyice güçlenen feminist dalganın en önemli protesto konularından biri. (Tüm bunları pandemi döneminde aldığım Cinsiyet Tarihçiliği eğitimi sayesinde öğrendim. Eğitim hala devam ediyor ve bence büyüleyici bir konu.)
Bu adaletsizliğe karşı geleneksel bir yaklaşımla tüm ev işlerinin kadınlar tarafından yapılması beklentisine karşı bir çözüm üretiyorlar. Uluslararası Ev İşine Ücret Kampanyası 1972’de Selma James tarafından başlatılıyor. Başkalarının fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarını karşılamak için yapılan tüm ücretsiz ve gözden kaçan işlerin, yani “ev işinin” devlet tarafından tanınması ve bu iş için kadınlara ücret ödenmesi amacıyla yürütülen bu kampanya önce İtalya ve Amerika Birleşik Devletleri’nde başlayarak ivme kazanıyor. Silvia Federici “Ev İşine Ücret” gruplarının kurulmasına yardımcı oluyor ve 1975’te “Ev İşine Karşı Ücret” isimli kitabını yayınlıyor.
Bu kitaptan bir alıntıyı sizlerle paylaşmak istiyorum.
“İlk önce bedeli bedenlerimizi, cinselliğimizi, sosyal ilişkilerimizi sakat bırakan sonu gelmeyen bir iş olmadan sevemeyeceğimiz gerçeğine, sevgi verme ve alma ihtiyacımız aleyhimize dönerek bizi kocalarımıza, çocuklarımıza ve arkadaşlarımıza karşı sürekli kırgın, ve bu kızgınlıktan dolayı kendimizi suçlu hissettiren bir tür hizmet sorumluluğuna dönüşmesi şantajına karşı mücadele etmedikçe başarısız olacağız. (…) Nereye dönersek dönelim, kadınların yaptıkları işlerin, tüm anlamlarıyla ev kadını durumunun yalnızca bir uzantısı olduğunu görüyoruz. Yani, sadece hemşire, hizmetçi, öğretmen, sekreter olmakla kalmıyoruz, aynı zamanda evdeki mücadelelerimizi engelleyen aynı bağ içindeyiz: izolasyon, diğer insanların hayatlarının bize bağlı olduğu gerçeği ya da işin nerede başlayıp nerede bittiğini, işin nerede bittiğini ve arzularımızın nerede başladığını görmenin imkansızlığı. “
(Silvia Federici, Wages Against Housework (1975), pp. 83-84)
Diyeceğim o ki, kendinizi yetersiz ve yorgun hissediyorsanız, zaman yönetiminde sıkıntı yaşıyor ve tüm bu yükün altında eziliyorsanız bu sizin yetersiz olduğunuz anlamına gelmiyor. Bu, ev içinde adaletsizlik olduğunu gösteriyor.
Ben kendimi yetersiz hissettim. Ben zamanında kendi becerimden şüphe duydum. Siz duymayın. Bizler her alanda eşitliği sonuna kadar hak ediyoruz. Bu yazıyı simite bağlayacağım: biliyorsunuz ben bloğumu iş olarak görmüyorum. O benim sosyal sorumluluk projem. İçine sığındığım sihirli evrenim. Benim ağrı kesicim.
Glutensiz Simit
Servis: 6 adet simit
İçindekiler:
Hamuru için
1 su bardağı yulaf unu
1 su bardağı çiğ karabuğday unu *
1 su bardağı ılık su
1 tatlı kaşığı tuz
1 çorba kaşığı hindistancevizi şekeri
1 paket kuru maya
1 çorba kaşığı psyllium husk *(karnıyarık otu tohumu tozu)
Üzeri için
Yarım su bardağı keçiboynuzu pekmezi
1 su bardağı kavrulmuş susam
Yapılışı:
1.Geniş bir kapta maya hariç tüm kuru malzemeleri karıştırın. Ortasına minik bir havuz yaparak mayayı ve suyun yarısını ekleyin. Suyu azar azar ekleyerek ele yapışmayan ve yumuşak bir hamur elde edin. Üzerini örtüp 1 saat dinlendirin.
2.Kabarmış hamuru 6 eşit parçaya ayırın ve elinizle silindir şeklinde açarak uçlarını birleştirip simit şekli verin.
3.Pekmezi biraz sulandırın, simit halkalarını önce bu karışıma sonra da susama bulayın. Halkaları pişirme kâğıdı serilmiş fırın tepsisine yerleştirin. Önceden ısıtılmış 180C fırında 30 dakika pişirin. Ilık servis edin.
Notlar:
*Tadını sevmiyorsanız karabuğday unu yerine yulaf veya badem veya kinoa unu kullanılabilir. Tadının çok hissedilmediğini de belirteyim.
*Psyllium şart değil ama hamuru çok daha elastik yaptığı için tercih ettim. Psyllium kullanmazsanız hamura şekil vermekte zorlanabilirsiniz.
Comments (6)
Şahane bir tarif için teşekkürler. Blogunuza devam ettiğiniz için ayrica çok teşekkür ederim.Esra
Duygularıma ne kadar da tercuman olmuşsunuz anlatamam. Geçen gün instagramda bir slogana rastladım. O da asla evlenmen çünkü bakıma muhtaç bir erkek çocuğu yetiştirmeye hiç niyetim yok diyordu. Malesef ben de bu şekilde kendimi çok yetersiz gördüm. Tam 22 yıl bir Bankada çalışıp bir de gelip evde çalıştım. Eşim takdiretmiyor değil tabi ama gerek ev işleri gerekse çocukların bakımında pek yardımcı olamadı. Dünyanın değişmesi için erkek çocuklarımızı farklı yetiştirmemiz gerekli tabii bunun için de kadınlarımızın bilinçlenmesi gerekiyor ama o da yeterli değil , bir çok konu birbirine bağlı. Umutsuz da yaşanmıyor tabi. Bir gün özgürleşeceğimiz adaletin her alanda kendini gösterdiği güzel bir Dünya olması dileğiyle, sevgi ve saygılarımla. Bu arada sizi yeni keşfettim tariflerinizi yavaş yavaş deniyorum ama öyle yorgun hissediyorum ki kendimi ve çocuklarımı çok iyi besleyemediğim çok zaman oluyor. Siz nasıl güç buluyorsunuz bir kaç tüyo verirseniz çok memnun olurum. Size Çok büyük Kolaylıklar diliyorum…
merhaba,burdaki tarifte yulaf unu yerine kullanabilecegimiz başka bir un var mı?(simidin formu açısından sormaktayım)
sevgiyle ve saglıkla kalın.
karabuğday, kinoa veya badem unu da kullanabilirsiniz
çok tesekkür ederim.
Merhabalar
Tariflerini ve anlatımını çok güzel.Çok teşekkürler bu güzel paylaşımlarınız için.
Bu tarif için birsey sorabilir miyim? Maya ve yulaf unu kullanamıyorum.Bunun yerine ne kullanabilirim? Çok teşekkür ederim şimdiden.