Pazartesi günü okulların açılması ile birlikte boş yuva sendromuna girdim. İlk defa olarak sabah sekiz buçuktan akşam beşe kadar Bade hanımla ayrıyız. (Ayrı derken aramızda bir adet büyük bina ve yaklaşık 200 adımlık bir mesafe var -evet saydım). Önce evde tek başıma kalakaldım ve ne yapacağımı bilemedim. Sendromdan girmemle çıkmam bir oldu ama! Okulumuz ve harika personeli sağolsun.
Bugün neyse ki boş yuva sendromu belirtileri geçti. Sudan çıkmış balığa benzeyen ruh halimden kurtuldum. Sebebi okula belki yirmi defa gitmek zorunda kalmam elbette…Herkes bıktı benden ama ne yapalım, hemşiremizle kan şekeri kontrolü / insülin enjeksiyonu / ara öğünler gibi konularda sistem kurmaya çalışıyoruz.
Benim işlerim rast gidiyor diyorum ya, Bade’nin Türk filmlerindeki melek hemşireler gibi bir hemşiresi var. Sadece o mu, elbette değil. Öğretmenlerimiz, müdür yardımcımız, okul personeli…hepsi üzerine titriyor sanki. Bir problem çıkmasın diye gözleri –ona çaktırmadan tabii- hep Bade’nin üzerinde.
Maalesef herkes bizim gibi şanslı değil ama.
Çoğu okulda diyabetli çocuk anneleri saatlerce kapıda beklemek zorunda kalıyorlar. Sırf diyabetli olduğu için bir çocuğun okula kabul edilmesinde problem yaratan “eğitimciler” var. İnsülin yapmaları, kan şekeri ölçmeleri için uygun ortam yaratılmıyor. “Öğretmen” sorumluluk kabul etmeyeceğini peşin peşin bildiriyor. Çocukların ara öğün, sık tuvalete gitme gibi ihtiyaçları görmezden gelinebiliyor. Diyabetli öğrencisi olan “eğitimciler” bu hastalığın nasıl bir şey olduğunu araştırma zahmetine girmiyorlar. Eğitim Bakanlığı’nın Okulda Diyabet programını inceledim ve oldukça yerinde ve detaylı buldum. Ancak maalesef uygulamaya geçmedikçe ve sıkı bir denetim gelmedikçe bu çocuklar da aileleri de daha çok mağdur olacaktır. Maalesef hayatları yeterince zor olan tüm özel ihtiyaçları olan çocukların ve ailelerinin hayatları daha da zorlaştırılıyor.
Bence tüm devlet okullarında bir revir ve hemşire bulunması uygulama anlamında zorunlu olmalı. Maalesef çoğu okulumuzda bulunmadığı gibi herhangi bir kazaya uğrayan veya özel ihtiyacı olan çocukların sorumluluğu tamamen öğretmenlere bırakılıyor. Öğretmenler elbette öğrencileri konusunda bilgili olmalı ancak onların sağlık personeli olmadığı da bir gerçek. Geçtiğimiz yıl Bade’nin eski okulunda tanıştığım bir öğretmen bayan küçük diyabetli öğrencisini yemeklerden önce eczaneye götürmek ve insülin iğnesi yaptırmak zorunda kaldığını anlatmıştı. Asla şikayet etmiyordu, ama bu onun da, eczanedekilerin de görevi olmamalı!
Daha söylenecek çok şey var ama ben asıl konuya geleyim: bu tarif eskiden restoranlara gidip kremalı makarnalar yemeye bayılan şimdi ise tahılsız beslenen, ama makarnayı çok özleyen bünyeler (yani ben) için efendim. Glutensiz makarna da neymiş?
Bu arada Bade’nin bu yemeğe bayıldığını da söylemeden geçmeyeyim.
Kremalı Kinoa Makarnası
Hazırlık Süresi : 45 dk
Servis: 4 porsiyon
–
finecooking.com ‘un Quinoa and Mushroom Risotto isimli tarifinden uyarlanmıştır.
–
İçindekiler:
1 su bardağı beyaz kinoa
1 su bardağı krema*
2-3 diş sarımsak
300 gr mantar (istiridye kullandım)
1 demet ıspanak
Sotelemek için biraz zeytinyağı
Kaya tuzu
Yapılışı:
1-Kinoayı 5-6 defa çok iyi yıkayın.
2-Üşenmeyin, kinoayı tekrar çok iyi yıkayın. ** Süzün.
3-Üzerini geçecek kadar su ekleyip orta ateşte yumuşayana dek 20-25 dk haşlayın. Süzün.
4-Biraz zeytinyağında dilimlediğiniz mantarları ve sarımsağı soteleyin. Kremayı ekleyin, 2 dk daha soteleyin.
5-Krema, kinoa, tuz ve sarımsaklı mantar karışımını harmanlayın. Çiğ ıspanak yaprakları ile servis edin.***
Notlar:
*Kremayı çiğ sütten elde ettiğim kaymağı biraz sütle incelterek yapıyorum. Süt alerjiniz varsa krema koymak yerine kinoayı et veya sebze suyu ile pişirebilirsiniz.
**Kinoayı iyice yıkamazsanız tadında acılık olacaktır.
***Ispanağa ek olarak fesleğen yaprakları, parmesan, eski kaşar veya İzmir tulumla servis edilmesi önerilir.
Comments (2)
Ispanak yerine ne yakisir bu tarife, fikriniz var mi? 🙂 Ellerinize saglik
koymasanız da olur bence ama fesleğen yaprakları da olabilir . teşekkürler